KEDİ SAHİBİ DEVLET ADAMLARI

K
ediler yüzyıllar boyunca krallara yalnızca bakmakla kalmayıp onlarla beraber yaşamışlardır da.

Amerika'da kedi sahibi devlet başkanı az olmakla birlikte, kedisi olanlar, bunların arasında özellikle Abraham Lincoln kedileri çok severlerdi. Hatta Lincoln karakışta, Grant'ın karargahına yaptığı bir yolculukta, yarı yarıya donmuş üç kedi yavrusunu, hemen Beyaz Saray'a götürmüştü.

Kedi sevgisiyle tanınan başkanlardan üçü de Theodore Roosevelt, Calvin Coolidge ve Herbert Hoover. Tuhaf bir rastlantı eseri üçü de cumhuriyetçiydiler. Bunlardan son ikisi belki en tutucu başkanlardandılar. Bu eğilimin Ronald Reagan tarafından da bozulmadığı unutulmamalıdır. Her ne kadar en çok köpekleri reklam konusu olsa da Reagan'ın çiftliğinde üç de kedisi vardı. Ve kedilerin hem kendi aralarında, hem de köpeklerle çok iyi anlaştığı söylenir.

Diğer devlet adamlarına bakarsak, ne Kaiser, ne de Hitler kediden hoşlanırdı. Ancak Mussolini, Rus Çarı ve Lenin kedilere çok düşkündüler. Daha da geriye gidersek, Jules Caesar ve Napolyon'un kedilerden nefret ettiklerini, Kral XIV.Louis ile Kral XV.Louis'in onları çok sevdiklerini görürüz. Hatta bu sonuncusu, Kraliçe Marie Leszczynska'nın da etkisiyle kedilerin Paris'te istedikleri yere girip çıkmalarına izin vermişti.

Öte yandan II.Henry, III.Henry ve IX.Charles kesinlikle karşı kamptadırlar. Hatta Charles'ın tahta çıktıktan sonra birkaç kez kedi görüp bayıldığı söylenir. Dahası, Charles'ın bakanlarından Ronsard, "Gözlerinden, alınlarından ve bakışlarından nefret ediyorum." Yazacak kadar ileri gitmiştir. Ünlü Fransız botanikçi Buffon Kontu George Louis Leclerc'e gelince, tüm bilgilere açık olmasına nedeniyle ilk modernlerden sayılsa bile kediyi benimsemeyi reddetmiştir. "Kedi evde bulunmasını hiç mi hiç istemediğimiz, daha da münasebetsiz başka bir düşmana karşı kullanmak için zorunlu olarak baktığımız sadakatsiz bir evcil hayvandır." diye yazmıştır.

Bu görüşler sert olmasına serttiler, ama kesinlikle belli bir azınlığa aittiler. Büyük Gregory, III:Gregory, XII.Leo, VII.Pius ve Papa John Paul, hepsi kedi severlerdi. Hatta kedi sevgilerine dair çok hoş öyküleri de vardır.

Örneğin Büyük Gregory ve III.Gregory tüm dünya nimetlerinden vazgeçebileceklerini, yalnızca kedilerden vazgeçemeyeceklerini söylemişlerdi. XIII.Leo, Vatikan'da doğmuş bir sokak kedisiyle dost olmakla kalmayıp, onu hayatı boyunca yanından ayırmamıştır. Kedi de yaşamın Papanın cübbesinin kıvrımlarında uyuyarak geçirmiştir.

İngiltere'de kedi, uzun süre kendine güçlü üst tabakanın arasında iyi bir yer edinerek yaşamıştı. Napolyon kedilerden nefret ediyor olabilirdi, ama kendisini yenen Wellington Dükü (tıpkı Kraliçe Viktorya ve Winston Churchill gibi) kedilere fazlasıyla düşkündü. Kraliçe Viktorya döneminde, İngiltere'de öylesine bir kedi düşkünlüğü vardı ki İtalyan Büyükelçisi'ne tekrar dünyaya gelse ne olmak istediği sorulduğunda "Ya Londra'da bir kedi ya da ülkemde bir kardinal"diye yanıtlamıştı.

Tarihteki en ünlü üç kardinalin de tanınmış birer kedisever oldukları bir gerçektir. Örneğin Kardinal Wolsey nereye giderse gitsin kucağında bir kedi bulunurdu ve ister resmi bir davette, ister tek başına yemek yesin, sofrasında da mutlaka bir kedi olurdu. Daha modern zamanlarda, Kardinal Newman da bu ölçüde olmasa bile yine kedi hayranıydı. Fransız Kardinal Richelieu'ye gelince o şüphesiz tarihteki en büyük kedi dostuydu. Çocukluğunda başlayan kedi hayranlığı, hükümet başkanlığına geldiğinde kedileri sarayın bir parçası olarak kabul ettirmesiyle sürmüş ve iki hizmetkarını, kedilerin dışında başka hiçbir şeye bakmamak üzere görevlendirmişti. Öldüğünde de, en az on dört kediye bakılmasını vasiyet etmişti.


Ana Sayfaya Dönüş