KEDİNİN DOKUZ CANLI OLUŞU

Shakespeare; Romeo ve Juliet: Tybalt, Mercutio'ya sorar: "Benden ne istersin?" Mercutio'nun yanıtı: "Kedilerin iyi kralı, hiçbir şey, yalnızca canlarından birini."

Bundan yarım yüzyıl önce, İskoçya'da, Aberdeen Üniversitesi'nde doğa tarihi profesörü Sir Arthur Thompson "Bilim Bulmacaları" adında bir kitap yazdı. Thompson bu kitabın bir bölümünü kedinin dokuz canlı oluşuna ayırmıştı. Sir Arthur, kedinin canlarından her birinin onun yaşam kurtarıcı özelliklerinden birinden kaynaklandığı tezini savunuyordu.

Örneğin, birinci canının kedinin hep dört ayak üzerine düşmesinden geldiğine, bunun da onlara atalarından kalan bir tırmanma yeteneğinin sonucu olduğuna inanıyordu. İkinci canı, karanlıkta hareket etme özelliğinin esası olan bıyıklarındaydı. Ve bu o kadar önemliydi ki, onları kesmek kediyi bir süre için bile olsa güçsüz bırakmak anlamına gelebilirdi.

Üçüncü canın kedinin uzun mesafelerden olağanüstü iyi koku alabilme özelliğinden geldiğini söyleyerek sürdürüyordu Sir Arthur. Dördüncü canı da yine aynı ölçüde olağanüstü görme yeteneğinden geliyordu. Profesörün dediğine göre, kulaklarının küçüklüğüne karşı, kedi, sesin geldiği yöne, en iyi bekçi köpeğinden iki kat daha hızlı dönebilirdi.

Sir Arthur, kedinin beşinci canını onun şaşırtıcı görme yeteneğine bağlıyordu. Dilleri destan olan karanlıkta görme yeteneğinin yanı sıra, bedenine oranla, en büyük gözlere sahip olan hayvan yine kediydi. Öte yandan, Sir Arthur kedinin altıncı canını (çok uzaklara götürüldüğünde bile evinin yerini şaşırmadan bulabilme yeteneğini) onun şaşırtıcı fiziki özelliklerinden birine değil, hayvanın yön bulma duygusuna bağlıyordu. Profesöre göre bu içgüdü, kedinin doğada yaşadığı zamanlarda hayatta kalabilmesi ve hem kendi güvenliği, hem de yuvada yalnız bırakılmış yavruların güvenliği için çok önemliydi.

Sir Arthur kedinin yedinci canına geldiğinde, heralde kedi değil kendisi dokuz doğuruyordu. Her neyse, bunu kedinin bedenine oranla bir gorilinkinden çok daha fazla olan tüylerini havaya dikip kabararak karşısındaki düşmana daha heybetli ve korkutucu görünebilme yeteneğine bağladı.

Sir Arthur yedinci canı bulurken bu kadar güçlük çektikten sonra, sekizinci ve dokuzuncu can için geriye pek bir şey kalmamıştı. Hatta bunların olup olmadığı belli değildi. Her ne kadar bilimsel eserlerin başında, kedi dokuz anlıdır dese de, şimdi bizi dokuz canla baş başa bırakmıştı.

Bazı kedi uzmanları, mistik sayının Doğuda dokuz, Batıda yedi olduğuna parmak basarak kitapta bu yüzden, kasıtlı olarak yedi canda kalınmış olabileceğini belirtirler. Ancak mistik olmayan bir kedi araştırmacısı olarak ben kendimi aldatılmış hissederim.


Ana Sayfaya Dönüş